Şeytan’ın Objektifinden: Atom Bombası
Einstein bir Amerika ziyaretinden Berlin’e geri döneceği zaman 30 ocak 1933’te Adolf Hitler Almanya’nın yeni şansölyesi olarak iktidara geldi. Aradan bir ay geçtikten sonra Şubat sonları, kahverengi gömlekli nazi yanlıları yahudi halkının evlerini basıp yağmalamaya başladılar. Ayrıca Einstein’ ın Almanya’daki yazlık evini de saçma bir bahaneden ötürü izinsiz olarak bastılar.(neyseki o zamanlar Einstein Amerikadaydı) Tüm bu olanlar karşısında Einstein, eşi Elsa ile temelli olarak Amerika’da kalmaya ve yaşamının geri kalanını Princeton’ da geçirmeye karar verdi.(7 yıl sonra Ekim 1940’ da Amerika vatandaşlığına kabul edilecekti)Einstein, çocukluğundan, ellili yaşlarının sonuna kadar savaş karşıtı bir tavır sergilemişti. Ta ki Almanya Avrupa için büyük bir sorun olana dek. Almanya silahlanmaya başlayınca Einstein bu tutumundan geri adım atıp diğer ülkelerin de gençlere askerlik eğitimi vermesini önerdi. Dehalık yeri geldiğinde fikirlerinin değiştirilmesinde yatar. İşte bu söz Einstein’in tam da bu halini anlatıyor. Kendisi Amerika’ya göçmüş olabilirdi ama Almanya’da hala kalmaya devam eden büyük biliminsanları mevcuttu. Einstein’ın yakın arkadaşı Leo Szillard yavaş giden bir nötron, uranyum-235’ e çarpınca ortalama 2,5 nötronun açığa çıktığını iddia etti. Bu fisyon tepkimenin mümkün olabileceğinin bir kanıtıydı. Szillard bunun ardından Einstein’ı Başkana beraber mektup yazmaları konusunda ikna etmeye çalıştı.Bunların karşısında Einstein 1939’da Leo Szilard ile Amerika’nın 32. Başkanı Roosevelt’e “atom çekirdeğinden yüksek enerji elde etmenin mümkün olabileceğine” dair bir uyarı mektubu yazdı. Bu mektup bardağı taşıran son damla oldu diyebiliriz. ABD’nin atomdan enerji elde etme çalışmalarını bu mektup başlattı. İlk başlarda Niels Bohr başta olmak üzere birkaç bilim adamı bunun mümkün olamayacağını söylüyordu. Böyle düşünmelerinin sebebi doğal uranyumun %0,72 -235, geri kalanı ise -238 olması idi. Uranyum-235 herhangi bir hızdaki nötronun çarpması sonucu fisyona (bölünme) uğruyor ama -238’ in reaksiyona uğraması için nötronların çok daha hızlı olması gerekiyordu. Ayrıca o zamanların teknolojisiyle -235’i ayrıştırmakta mümkün değildi. Derken 1. Dünya savaşı 1 Eylül 1939’ da başladı ve ABD’de (hatta buna Almanya’yı da katabiliriz) tüm bilim insanları toplanıp 1945’te bitecek olan “Manhattan” projesine başladılar. Gerekli çalışma ortamları kuruldu ve bu proje için günümüz parasıyla 22 milyar dolar para harcandı.
Peki Almanya’ da çok güçlü biliminsanları olduğu halde neden bombayı savaş sırasında hiçbir zaman yapamadılar? Bu sorunun cevabı uzun olsa da işin özü şudur: Heisenberg (dönemin ünlü Alman bilim adamlarında biri) bomba yapımı için gerekli olan kütleyi saflaştırılmış 500 kg uranyum -235 olarak hesaplamıştı. Ama bunun mümkün olmadığını görerek bombanın yapılacağından emin olamadığı için bu konuda isteksiz davranmıştır. Heisenberg’in öğrencisi Rudolf Pierels de kritik kütleyi 1 kg olarak yine yanlış hesaplamıştı. Ancak bu hesaplama önce İngiltere, ardından da Amerika’yı harekete geçirmiş ve uranyum için doğru hesabın 64,1 kg %89’u saflaştırılmış uranyum olduğu hesaplanmış ve 6 Ağustosta’ta (1945) Hiroşima, 9 Ağustos’ta (1945) ise Nagazakiye (Japonya) atılmıştır. Her iki bombadan da yaklaşık 1 gram’ı enerjiye dönüştüğü halde yaklaşık 20 bin TNT’ye eş bir yıkım gücü meydana çıkmıştır.
En basit haliyle bir atom bombasının patlama aşamaları şöyledir;
1-Bölünmeye meyilli bir atom çekirdeği nötron bombardımanına tutulur.
2-Nötron çekirdeğe girince atomun kararlılığı bozulur ve çekirdek iki küçük parçaya bölünür. Bu esnada beta radyasyonu, serbest nötronlar ve çok yüksek miktarda enerji açığa çıkar.
3-Yüksek enerjiye sahip bu serbest nötronlar diğer atom çekirdeklerine sıçrar ve bir zincirleme reaksiyon başlar ve bu birbirini takip edip büyük bir enerjiye eşdeğer hale gelir.
6 Ağustos günü (1945)Hiroşima’ da biri gece diğeri sabah olmak üzere iki hava saldırısı alarmı oldu ama bombardıman yaşanmadı. Sabah 08.00 civarında Hiroşima radyosu B-29 tipi bir bombardıman uçağının Hiroşima’ya yaklaştığını duyurdu. Enola Gay isimli uçağın pilotu Paul Tibbets, yarıçapı 0,7 ve uzunluğu 3 metreyi bulan “Little Boy” (küçük çocuk) lakaplı tarihin ilk atom bombasını Hiroşima üzerine bıraktı. Bıraktıktan yaklaşık 45 saniye sonra Shima hastanesinin 570 metre üstünde bomba infilak etti. Sıcaklığı 4000 derece selsiyus olan alev topu saniyede 440 metre hızla her yöne dağılmaya başladı. Patlama 8 dakika sonra 9 kilometre yükseklikte bir mantar bulutunun oluşmasına neden oldu. Bu olayda en şanslı kişiler bombaya en yakın olanlar olacaktı. Çünkü patlamanın ilk saniyelerinde bir buhar olup hiçbir şeyin farkında olmadan öleceklerdi. Geriye kalanların bir çoğu feci şekilde ölecek veya ilerleyen zamanlarda kalıtsal hastalıklara maruz kalıp geriye kalan yaşamları zehire dönüşecekti.
-Şahsi düşüncem;
Çoğu insan 300.000 kişinin ölümünden Einstein’ı, o mektubu yazmakla sorumlu tutar. Bence bu tam bir saçmalıktan ibaret. Einstein (neredeyse) hayatı boyunca savaş karşıtı ve barışçıl bir karaktere sahip oldu. Almanyada savaş kışkırtmaları için yayınlanan belgelerde neredeyse tüm biliminsanlarının imzası bulunuyordu. O imzalamayan nadir kişi ise Einstein’ ın ta kendisiydi.
İnanıyorum ki, o mektubu yazma sebebi korkuydu. Çünkü Almanya’da kafayı sıyırmış olan Adolf Hitler “üstün ırk kurma” bahanesiyle milyonlarca masum yahudiyi toplama kamplarında katletti. Peki böylesine delirmiş bir adamın elinde nükleer güç bulunursa işlerin ne kadar değişeceğinin farkında mısınız? Bu dünyanın sonu olurdu. ABD’nin nükleer gücünü kullanarak Japonya’da yüzbinlerin ölümüne neden olduğu doğru ama o bombayı Nazi birliklerini kullandığını düşünürsek bu rakam milyonları bulabilirdi. Beni asıl endişelendiren bilimin bu yüzünün kullanılması. Bilim ve teknolojinin görevi insan hayatını kolaylaştırmak, yaşanabilirliği arttırmaktır, insan yaşamını mahvetmek değil. Bilim karanlık bir odadaki mum gibidir, doğruyu bulmak için o ışığı kullanmalıyız, söndürmemeliyiz. Ama insanoğlunun hırsı bunu tersine çeviriyor maalesef. Carl Sagan’ın dediği gibi ;
Mum gitgide eriyor, azıcık ışığı iyiden iyiye titriyor. Karanlık her tarafa çökmeye, iblisler toplanmaya başlıyor....
Kaynak;
-TÜBİTAK dergi arşivleri
Yusuf İSLAM